30 Mart 2015 Pazartesi

İyi ki doğmuş muyum ki?

*Bu bir standart doğum günü yazısı değildir*

Bazen ağır depresyonlar geliyor, "Ulan niye doğmuşum be!" diyorum. Kabuğuma çekiliyorum, sevdiklerime hoyrat davranıyorum. Ama öyle anlar var ki, insan şu dünyada yaşadığına, özellikle de güzel insanlarla yaşadığına mutlu oluyor. Sonuncusunu yakın zamanda yaşadım.

İki hafta önce İzmir'deydim. Bu yazıyı okuyan ve benim İzmir'e gittiğimden haberi olmayan İzmirli arkadaşlarımdan tribin alasını yiyeceğini hissediyorum :( Ama bu benim de içine sonradan dahil olduğum bir buluşmacaydı, çok kısaydı, bıdıbıdı. İzmir'e ilk gittiğimde bekar evlerinde beni ağırlayan can dostlarımın bu sefer evli olması ve bir nevi ev görmeye gitmiş olmamız çok anlamlıydı. Ama asıl önemli noktamız başkaydı :)

Cumartesi akşamı güzel bir sofra kurduk kendimize, neredeyse 20 yıllık arkadaşlık bunu gerektirirdi tabii ki. Bir de baktım ki biz bir zamanlar lise koridorlarında koştururken artık bir yeni evli çiftin sofrasında oturmuş rakı-balık yapıyoruz, düğün videoları izliyoruz, gelinlik muhabbetleri yapıyoruz. Şöyle bir bakıyorum, söz konusu arkadaşlarımın ikisi 19, diğeri de 14 yıllık arkadaşım. Ben bu insanlarla iyisiyle kötüsüyle kendi hayatımın yarısından fazlasını paylaşmışım. Pek çok noktada beni, ailemi çoğu insandan daha iyi biliyorlar. Bu insanlarla daha uzun yıllar birlikte olacağım, yıllar geçtikçe anacağımız daha çok anımız olacak ve her geçen yıl yeni konularda konuşacağız.

Sonra da daha doğum günüme on gün varken pat diye bir pasta çıktı gecenin köründe. Hey gidi günler dedim, kimi yıl olur doğum günümü unuturlar ve ben onlara iki ay surat yaparım, korkularından arayamazlar, kimi yıl olur herkesten önce onların güzel temennilerini alırım. Ama arkadaşlık da böyle değil mi zaten? Her yıl günü gününe doğum günü kutlasak bir anlamı olmazdı herhalde :)

Herkesin hayatında böyle güzel arkadaşlıklar, sırtını yaslarken tereddüt etmeyeceği, pijamalı otururken çekinmeyeceği, zırvalamalarına bile güleceği insanlar olsun. Ve ben sırf bu insanları da tanıyabilmiş olduğum için iyi ki doğmuşum :)


Ben bir tembelim, tembelim, tembe...zZzZzZzz

Evet ben aşşırı tembelim, uyuşuğum, uykucuyum, oyalanma delisiyim, erteliyiciyim, vs. vs. Çünkü neredeyse bir buçuk yıl geçmiş ve blog sahipsiz kalmışşşş! Açıp herkesin bloglarını okuyorum, fikir ediniyorum, imreniyorum, "e artık sen de yaz diyorum," fikirlerimi bana hatırlatsın diye taslaklara kaydettiğim blog başlıklarıma bakıyorum, ama yok efendim o yazılar yazılmıyorrr! Evde bir defterim var sevdiğim bir arkadaşımın aldığı, bir zaman ona ne güzel yazmışım dertlerimi, beklentilerimi, yeni yılda yapmam gerekenleri. Hatta bir de liste çıkarmışım, neredeyse 20 madde var yeni yılda yapmam gereken (Bu yeni yıl da yanlış hatırlamıyorsam 2013 oluyor, o derece!). Ne listedeki yapılacaklar tamamlanmış, ne de o deftere bir daha el sürülmüş. Mütemadiyen bu haldeyim a dostlar:


Bazen yatağa girdiğimde, yolda, sokakta aklıma cümleler, fikirler geliyor. "Vay be sen de yazarlar gibisin ha, olmadık zamanlarda ne düşünceler geçiyor kafandan," diyorum. Ama yine hayatımın baş kahramanı uyuşukluk ya "Hadi uyu şimdi sabah hatırlarsın," diyerek ben uyutuyor ya da yolda sokakta "Hadi gideceğin yere geç kaldın," diye itekliyor.

Bunun bir çaresi varsa bana bir el atın dostlar, arkadaşlar. Bir insan tembellikten nasıl kurtulur? Elektrik yesem, başıma saksı düşse, araba çarpsa falan işe yarar mı sizce? Hayır o şoktan Türkçe'yi unutup Svahilice falan konuşurum diye de korkmuyor değilim, o ayrı :)